20 Eylül 2016 Salı

BURADA ROL YAPAN KİMSE YOK, BEYEFENDİ!

Onu ilk kez Uzak İhtimal’de izlemiştim. Galata’da bir apartmanda, karşı dairesinde yaşayan bir rahibe adayına ilgi duyan müezzin rolündeydi (dinler arası diyalog?) Sonra Kış Uykusu’nda kısa ama etkili sahnelerle geliyordu. Bu yakınlarda izlediğim Sarmaşık’ta ise kelimenin tam anlamıyla döktürmüş! Abarttığımı düşünenler olabilir,  olsun: Bir benzerini ancak Dustin Hoffman’da, Al Pacino’da ya da ne bileyim Jack Nicholson’un oynadığı arıza karakterlerde izleyebileceğimiz nefis bir performans.


“Burada rol yapan kimse yok” demem, bir aktörün oyunundaki doğallığı vurgulamak için.  Nadir Sarıbacak gibi oyuncular bir rolü canlandırmıyorlar, direkt o roldeki kişi oluyorlar. Lokantada yanınızdaki masada yemek yiyen adam veya oto-sanayideki bitirim delikanlı kadar doğallar. Film bittiğinde o adam veya kadının gerçekten hayatta olduğunu, yakınlarda bir yerlerde yaşadığını düşünüyorsunuz. Bu durum pek çok edebiyat eseri için de (mesela Yaşar Kemal’in veya Dickens’in romanları) geçerli değil midir? Belki edebiyatseverlerin bu tarz filmleri özellikle sevmesinin nedeni de budur.

Tabii, bu duyguyu ekranın bu tarafına geçirmek öyle kolay bir iş değil. Kış Uykusu yazımda Nejat İşler üzerinden söylemiştim: Bir oyuncunun gerçek potansiyelini TV dizilerinde nadiren izleriz. Bize bu hazzı ancak sinema yaşatır. İşinin ehli bir yönetmenin elinde, iyi yazılmış diyaloglara yaslanan bir aktör perdede yükselir, büyür.

Konuya Nadir Sarıbacak özelinden girdik ya, aslında kastımız bu tip filmlerdeki* bu tip oyuncuların tamamıdır ve aslında bu, bir ‘yönetmene övgü’ yazısıdır. Bahsettiğimiz tarzdaki oyunculuğun gerçekleşmesi için oyuncu seçimi ve yönetimi en önemli hususlar kanımca.  Ve böyle filmlerin belli niteliklere sahip olması gerekiyor: Sakinlik, sahicilik, kendinden eminlik, sindirerek anlatım vb. Gişeye belki tersten etki yapan şeyler ama sinemayı sinema yapan da bunlar bence.

Tolga Karaçelik’in bu Altın Portakal ödüllü filmindeki sembolizme (sarmaşık, salyongozlar, Kürt) burada hiç girmiyorum. Sadece BEDAŞ sahnesini çok sevdiğimi ve birkaç defa izlediğimi söyleyeyim. Ve bu yüzden şu aralar derste bir şey anlatırken örnek vermek isteyip de hafif tıkandığımda  “...işte öküzdü, inekti” dememek için kendimi zor tutuyorum!

*Bu tip filmlerin tanımı ve kapsamı nedir, tam olarak bilmiyorum. Böyle durumlarda tanımlardan ziyade örnekler işe yarar. Benimkiler şöyle sıralanabilir: Çoğunluk, Sonbahar, Yozgat Blues, Kader, Kış Uykusu, Abluka, Sarmaşık.


                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...